Bir An: Bir Zamanlar Anadolu’da

 

Arabaya sinmiş nemli plastik kokusu, paltodaki siyah sigara yeli, baba kolonyası, sabah mahmurluğu, midede bir sızı. Çok acıttığından değil, yerini bulamadığından yokluyor zihnin bir köşesini. Nuri Bilge Ceylan, koca bir memleket havasını sığıştırdığı eski bir arabanın içinden, can sıkıcı bir yağmurun arasından geçip sonucunu kimsenin önemsemediği bir yola çıkarıyor seyircisini, hikâyesini.

Bu coğrafyada yaşamanın, konuşmadan duygudaş olabilmenin, iki kelimenin arasına sıkışan saklı ruh hallerinin insanın zihninde kristalize olduğu bir yer Nuri Bilge Ceylan sineması. Belki de her izleyeni bir yerinden yakalayabiliyor olması, bunu yaparken o ânı yaşayan kişiye müstesna kılabilmesi, içerisinde bir acziyet imtihanı barındırmasının sebepleri de bu sahnenin neminde, tozunda, kokusunda saklı. Bir varoluş çağrısının, belki ilk bakışta dile getirilmesi pek kolay olmayan insan olma hallerinin sözsüz, dilsiz yerlerine dokunan aşkın bir sahne bu, arabanın teybinden dökülen Neşet Ertaş sahnesi.

Filmin Kiarostami evrenine bilinçli ya da bilinçsiz verdiği selamlardan yalnızca bir tanesi, muhtarın kızının güzelliği de aynı bu sahnede hatırlandığı gibi, düşkün bir sessizliği yırtıveren işlevsiz bir ünlem sanki. Aynı anda hem bu dünyanın en dibine hem de ta en dışına, en anlamsız yerine ait olabilecek kadar yoksun, suskun bir ünlem.

Yorum bırakın